Feneryolu Mahallesi Muhtarlığı

Feneryolu Mah.Lale Sok. No: 12

              KADIKÖY

        (0216) 345 64 01

        Posta Kodu :  34724

Feneryolu

 

     Feneryolu ile ilgili geçmiş yıllara ait sizin yada büyüklerinizin resimlerini minik hikayeleri ile bize gönderirseniz kocaman bir aile albümü oluşturabiliriz!

 

     İstanbul Kadıköy'de bir mahalle. İstasyonu vardır ve Bağdat Caddesi üzerindeki nezih semtlerden biridir. Kızıltoprak ile Selamiçeşme arasında yer almaktadır.(Batı-Doğu) Ahmet Mithat Efendi ve Cemil Topuzlu caddeleri ile Minibüs Caddesi arasında kalan kısımdır.(Güney-Kuzey) İstanbul'a olan büyük göçten önce buradaki evler genelde yazlık olarak kullanılırdı, göçten sonra ise apartmanlar yapılmıştı. Ancak her şeye rağmen bazı sokakları yemyeşildir. Genelde Marmara Üniversitesi öğrencileri ve emeklilerin yaşadığı temiz bir mahalledir. Özgürlük Parkı görülebilecek yerlerdendir. Çok az kişinin özellikle de Feneryolu çocuklarının bileceği eski bir demiryolu hattına da evsahipliği yapmıştır burası. Açılışı Eylül 1872'de yapılan bu hat Feneryolu tren istasyonundan ayrılarak başlayan, Sabit Pazar'da bir kavis çizip Bağdat Caddesi'ni geçer, büyük Fuat Paşa Bahçesinin duvarına bitişik ilerler, bahçeler ve köşkler arasından Fenerbahçe'ye ulaşırdı. Özellikle I. Dünya Savaşı'nda askerî amaçlı kullanıldı. 1934'te Fenerbahçe'ye yapılan cephaneliğe nakliyat için arada sırada sadece askerî amaçlarla yararlanıldı ve Mart 1970'te üzücü bir biçimde 98 yıldan beri mevcut olan tren rayları, hattın artık çalışmadığı gerekçesiyle sökülerek kaldırıldı. Rayların üzerinde bulunduğu ve cadde kotundan bir miktar daha yüksek olan dolgu şerit ise, tıraşlanarak caddeyle aynı hizaya indirildi.

 

Feneryolu Mahallesi Sokakları

AHMET EYÜP PAŞA SOKAK
ARALIK SOKAK
ATILAY SOKAK
BAĞDAT CADDESİ
BAHÇELER SOKAK
BESTEKAR LEYLA SOKAK
BOĞAZİÇİ ÇIKMAZI SOKAK
BOZTEPE SOKAK
ÇAMTEPE SOKAK
DR.MÜFİK TÜMERKAN SOKAK
EBRU SOKAK
ERDOĞDU SOKAK
ESKİ KARAKOL ÇIKMAZI SOKAK
FAHİR AÇAN B. SOKAK
FAHRETTİN KERİM GÖKAY CADDESİ
FENER YOLU SOKAK
FENERLI AHMET SOKAK
GAZİ MUHTAR PAŞA ÇIKMAZI SOKAK
GAZİ MUHTAR PAŞA SOKAK
GEDİKLİ ARA SOKAK
GEDİKLİ SOKAK
GÖKTEPE SOKAK
HAMDİ BEY SOKAK
HASAN AMİR SOKAK
HÜSEYİN HÜSNÜ PAŞA SOKAK
HÜSEYİNPAŞA ÇIKMAZI SOKAK
IHLAMUR ÇIKMAZI SOKAK
İSTASYON CADDESİ
KOLEJ SOKAK
KUMBARACILAR SOKAK
KUYUBAŞI SOKAK
LALE SOKAK
MALAZGİRT CADDESİ
MAZHAR OSMAN SOKAK
MELAHAT ŞEFİZADE SOKAK
M.MAZHAR BEY SOKAK
MÜDERRİS ZİYA SOKAK
OZAN SOKAK
SAFFET RONA SOKAK
SALDIRAY SOKAK
SELÇUK SİNDEL SOKAK
ŞAHİN KAYA SOKAK
ŞAKİRPAŞA ÇIKMAZI 
ŞEFİZADE SOKAK
ŞEHİR KAHYA SOKAK
TAHİR EKDAL SOKAK
YARGIÇ TURHAN DEMİREL 
YAZICIBAŞI SOKAK
YILDIRAY SOKAK

 

KADIKÖY'ÜN TARİHÇESİ

Kadıköy, ülkemizin Marmara Bölgesinde, İstanbul ilinin ilçelerinden biridir. İstanbul'un Anadolu yakasında, Boğaz'ın Marmara'ya açılmaya başladığı kıyılarda, kıyıların gerisindeki alçak tepeler ve düzlükler üzerinde yer alır.

Kadıköy'deki yerleşmenin başlangıcını oluşturan tarihsel çekirdek, Haydarpaşa Koyu çevresi ile Moda Burnu'nun oluşturduğu alan içinde yer almaktadır. Günümüzde bütünüyle kentsel alan içinde kalan ve yapılaşmış bulunan Kadıköy, Bostancı'ya kadar uzanan semt ve mahalleleri ile 19. yüzyılda iskan sahası haline gelmiştir. Bununla birlikte geçmişi İstanbul'dan çok daha eskilere uzanmaktadır.

İstanbul çevresinin paleolitik çağın ardından iskan edildiği sanılmakla birlikte, bilinen en eski bulguların buzul çağlarında ortaya çıkan paleolojik devrin çeşitli evrelerine ait olduğu görülür. İstanbul ve çevresinin günümüzdeki doğal görünümü ve kıyı çizgisi M.Ö. 5500 yıllarında tamamlanmıştır. Bu dönemde İstanbul çevresindeki vadi ağızlarında koylar meydana geldiği gibi Kurbağalıdere'nin ağzından da Kalamış Koyu oluşmuştur. M.Ö. 3000 yıllarında ise deniz yüzeyi bugünkünden 3 ila 5 m daha yükseğe ulaşır.

M.Ö. 5000- 3000 arasında İstanbul çevresinde ilk insan yerleşmelerinin ortaya çıktığı söylenebilir. Anadolu yakasında yontma taş devrine ait ilk el baltaları İçerenköy'de bulunmuştur. Anadolu yakasında ve belki tüm İstanbul çevresinde tarih öncesine ait en önemli yerleşme alanı Fikirtepe kültürüdür. Fikirtepe İstanbul'un bilinen en eski çanak çömlekçi neolitik kültürüdür. Fikirtepe kültürü muhtemelen I. Troya öncesine ve M.Ö. 4000'den 3000'e geçiş devresine ait olmalıdır.

M.Ö. 1000 yılları civarında Fenikeliler tarafından Fikirtepe'de çeşitli kaynaklarda Harhadon adıyla anılan bir ticaret kolonisi oluşturulduğu bilinmektedir. Bu dönemde Kuşdili Deresi bir haliç şeklindedir ve kıyı çizgisi de bugüne göre çok içeride, Fikirtepe- Hasanpaşa arasında olmalıdır. Daha sonra bu ilk yerleşmenin karşısında Moda Burnu ile Yoğurtçu arasında Halkedon (Bakır Ülkesi) adıyla ikinci bir yerleşme daha oluşur. Halkedon (Kalkedon) bu dönemde Apollon Tapınağı ile ün salar. Haydarpaşa Çayırı ise Halkedonlular tarafından at yarışları için kullanılır.

M.Ö. 658'de Sarayburnu'na yerleşerek Bizans şehrinin nüvesini atan Bizans, yörenin güzelliğine hayran kalır ve bu güzel yer dururken  karşı tarafta (Kadıköy'de) yerleşen insanları körlükle vasıflandırarak, Kadıköy'ü "Körler Diyarı" olarak adlandırır. Bu sebeple çeşitli kaynaklarda bu adla da anılmıştır.

M.Ö. 133'te Bitinya ve Pontus Kralı şehri ele geçirir. Şehir kısa bir süre sonra Bergama Devleti'nin ve M.Ö. 74'te Roma'nın hakimiyetine girer. Bizantion'un Konstantinapolis adıyla ünü artarken Halkedon da yavaş yavaş bir çöküş sürecine girer. İmparator Valens şehir surlarını yıktırarak taşlarıyla Saraçhane'deki Bozdoğan Kemeri'ni yaptırır.

Bizans yönetimindeki Halkedon, metropolitliğin kurulması ve Eufemia Kilisesi'nde büyük evrensel (ekümenik) konsil toplantılarının yapılmasıyla önemli konuma gelir.

Halkedon bundan sonraki yüzyıllarda çeşitli kuşatmalar geçirir. 1352- 1353'te Halkedon çevresi büyük ölçüde Osmanlı denetimine girer. İstanbul'un fethi sonrası Fatih Sultan Mehmet Halkedon'u, meşhur Nasrettin Hoca'nın kızının torunu olan ilk İstanbul Kadısı Celalzade Hızır Bey'e verir. Buna izafeten yerleşme adının da Kadıköy olarak değiştiği söylenir.

KADIKÖY

Kadıköy'ün kuruluşu, Bizans'tan, yani İstanbul'un kuruluşundan 17 yıl kadar öncedir. Kuruluş tarihi olarak M.Ö. 675 yılı kabul edilir. Fikirtepe'den sonraki ilk yerleşme bugünkü Moda Burnu ile Yoğurtçu arasında kalan yerde kurulan Halkedon (Bakır ülkesi) olmuştur. Bu şehirden günümüze herhangi bir kalıntı ulaşmamıştır. Fetih yıllarında küçük bir yerleşim birimi olan Kadıköy, fethi takib eden yıllarda da çok büyük bir gelişme göstermemiştir. Kadı Hızır Bey'in, bugünkü Osmanağa Camii'nin bulunduğu yere yaptırdığı cami, Osmanlı'nın buradaki ilk önemli yapısı olmuştur. Kadıköy'ün asıl gelişmesi, 19. yüzyılın 2. yarısında, Selimiye Kışlası, Haydarpaşa Askeri Hastanesi gibi önemli yapıların inşasından sonra başlamıştır. Özellikle 1857'de başlayan düzenli vapur seferleri Kadıköy'ü yerleşim için daha tercih edilir bir mevki haline getirmiştir. Kadıköy'ün bu özelliği günümüze kadar devam etmiştir. Kadıköy, 1869 yılında o zamanlar daha büyük ve önemli bir merkez olan Üsküdar Sancağı'na bağlanmıştır. 
Uzun süre Üsküdar'a bağlı kalan Kadıköy, 1930'da ilçe yapılmıştır. Kadıköy, şehirleşmesini büyük ölçüde tamamlamış olmasına rağmen nüfusu artmakta olan bir ilçemizdir. 1940 yılında nüfusu 58 bin olan Kadıköy, 1970'te 241 bin, 1985'te de 648 bin nüfuslu büyük bir şehir haline gelmiştir. Kadıköy'ün 1997 yılındaki nüfusu 699.379'dur. Kadıköy'de yaygın olan ekonomik etkinlik ticarettir. Kadıköy Çarşısı, Altıyol, Bahariye ve Bağdat caddeleri, ticari hareketliliğin yoğun olduğu yerlerdir. Kayışdağı'ndan çıkıp, Kalamış Koyu'na dökülen Kurbağalıdere'nin etrafında milattan 1500-3000 yıl önce insanların yaşadığına dair izler, eserler bulunmuş, fakat bugüne kadar ciddi bir kazı ve inceleme yapılmamıştır. Sadece Fikirtepesi dolayında ufak bir arkeolajik araştırma yapılmış, bir de yol ve apartman inşaatları sırasında ele geçen eserler toplanıp, değerlendirilmeye çalışılmışsa da sonuçlar tatminkar olmamıştır. Ele geçen bulgular genel olarak iki metre kadar derinden çıkmıştır. Bunlar taştan, camdan, topraktan yapılmış eserlerdir. 1942-1952 yılları arasında Söğütlüçeşme Caddesi ve Gazhane'de yapılan kazılarda bronz çağına ait eserler de bulunmuştur. Fikirtepe dolayında bulunan eserler çekiç olarak kullanılan taşlar, inci taneleri, firuze taşı, tunçtan yapılmış ok ucu, balık iğnesi ve diğer çeşit iğnelerdir. Moda Burnu'nda ise, topraktan yapılmış kandiller, üzerinde boyalı nakışları olan vazolar, öküz heykeli, sakallı erkek başı ve Kalkedon kitabesini intiva eden tunç bir levha bulunmuştur.


Ne gariptir ki, Kadıköy'de bulunan eserlerin benzerleri eski Trova şehri olan Hisarlık bölgesinde de görülmüş, Kadıköy'le Trova arasında sanat, kültür ve ticaret bakımından yakınlık olduğu fikri doğmuştur. Araştırmalar tatminkar olmasa da Fikirtepe'de bulunan çanak, çömleklerin hepsi el yapısıdır. sayıca fazla olmamasına rağmen, kemik ve boynuzdan yapılmış delici aletlerdir. tarım araç ve gereçlerine çok az rastlanmıştır. Çok sayıda midye, balık, yabani hayvan kemikleri bulunmuş olması, halkın hayvancılık ve balıkçılıkla geçindiğini düşündürmüştür. Fikirtepe'de bulunan çanak çömleklerin benzerlerine Eskişehir Ovası'nda yapılan kazılarda da rastlanmıştır. Bu yüzden Fikirtepe halkının Orta Anadolu kökenli olduğu düşünülmektedir.

Kadıköy'de Oturmuş Tarihi Şahıslar:

446 yılında II. Teheodes Kadıköy'de oturdu. II. Konstantin döneminde Kadıköy'de yapılan sarayın güzelliğinden Villehardouin uzun uzun bahseder. Yeri tam olarak bilinmemekle beraber Yeldeğirmeni sırtlarında olduğu tahmin edilmektedir. Zira burada yapılan apartmanların temel kazılarında çok kalın duvar kalıntılarına rastlanmıştır. Eflatun'un talebelerinden Ksemokrates M.Ö. 4 yılında Kadıköy'de doğmuştur. O zamanlar Kadıköy kalabalık değildi; ama Boğazları ve Anadolu yakasını içine alan bir hükümet merkeziydi. Bizans İmparatoru Jüstinyanüs ve eşi Theodora Fenerbahçe'de yaptırdıkları sarayda yılın önemli bir bölümünü geçirirlerdi. Bizans'tan sonra Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman ve onu takiben bazı padişahlar Fenerbahçe'deki Şadırvan Köşkü'nda yaz mevsimlerinde oturmuşlardı.


KADIKÖY'ÜN SEMT ADLARI

Kalamış: Kalamış Koyu, Bizans devrindeki Eutropos idi. Burası sonradan derenin yığdığı toprak nedeniyle bataklık ve sazlığa dönüştü ve "Kalamisia" diye adlandırıldı. Günümüzdeki "sazlık" anlamındaki adı oradan gelir. Sonra Osmanlılar döneminde bu yöreye "Kalamiçe" dendi ve Cumhuriyet dönemi içinde "Kalamış" adıyla tanımlanmaya başladı.

Feneryolu: 
Feneryolu semtinden bir demiryolu hattı da, eski yıllarda Fenerbahçe'ye kadar uzanırdı. Bu semtin adı da Fener'e giden yol anlamında Feneryolu olmuştur.
Fenerbahçe (Fener Bahçesi):
Burunda bulunan Fener'e yakın bahçeden dolayı bu adı almıştır.
Kızıltoprak:
1782'de Kayışdağı-Bağdat Caddesi arasında Divrikli Ali adında bir genç bu kesimin kırmızı killi toprağından tuğla yapıp bir ocak kurdu. Divrikli Ali'yi gören birçok kişi tuğlacılığa başladı. Kurbağalıdere'den Kayışdağı'na ve Feneryolu'na kadar olan yere renginden dolayı Kızıltoprak denmeye başlandı. 1786'da Kızıltoprak adı ilk İstanbul Haritası'na geçti. Bu kızıltopraktan Kalkedonluların da çanak, çömlek, tabak yaptıklarını eski kitaplar yazar.
Selamiçeşme:
Bu adını İstanbul'a giriş ve çıkış yapan insanların, kentlerini selamlamaları nedeniyle almıştı. O noktada duran çeşme selamlanan yerdi.
Çiftehavuzlar:
1887'de Babıali Muhafızı Cemal Paşa'nın yaptırdığı çift havuzlu köşkten dolayı buraya Çiftehavuzlar denmiştir. Bu havuzlar günümüzde yoktur.
Caddebostan:
Caddebostan, Osmanlı döneminde pek de tekin olmayan ıssız bir bostanlıktı. Kadıköy'ün oldukça dışında kaldığından buralarda haydutlar, hırsızlar barınırlardı. Halk da bu kötü şöhretinden dolayı buraya "Cadı Bostanı" derdi. Zamanla bu sözcükler Caddebostanı ve sonunda Caddebostan'a dönüşmüştür.
Merdivenköy:
Burada vaktiyle yerleşmiş Bektaşilere "merdi iman" yakıştırması yapılırmış. Bu söz, merdi iman köyünden, Merdivenköy'e dönüşmüş.
Gözcübaba:
Semtin adı buraları gözetleyen "Gözcü Baba" adlı bir erenden geliyor.
Göztepe:
Gözcü Baba'ya saygı olarak semte bu ad verilmiştir
Haydarpaşa:
Kanuni döneminin vezirlerinden olan Haydar Paşa'nın burada çok geniş bağlık bahçelikleri vardı. Bu nedenle semt yüzyıllardır bu isimle anılır olmuştur.
Hasanpaşa:
2.Abdülhamit döneminde, Hasan Hüsnü Paşa'nın burada bir cami yaptırmasıyla, bütün çevre semti Hasanpaşa adıyla tanır oldu.
Erenköy:
Osmanlı'nın İstanbul'u henüz fethetmeden önceki dönemlerinde buralara gelip yerleşen bazı "erenler"den dolayı bu ismi almıştı.
İçerenköy:
Erenlerin bir kısmı daha içerilerde yerleştiği için semt bu adı almıştır.
Suadiye: Semt adını Suadiye Camisi'nden alır. Cami, Reşat Paşa'nın kızı Suat Hanım adına yaptırılmıştır.
Şaşkınbakkal:
Osmanlılar döneminde bir zat, bu alabildiğine uzanan bomboş kırlık alanda, sadece birkaç çiftlik evi için bakkal benzeri bir dükkan açmaya karar vermiş ve bu kararını da uygulamış. Bunu gören halk, "bu adam şaşırmış, kim gelir de bu yol kervan geçmez yerden alışveriş eder" demiş. Adama da bundan ötürü "şaşkın bakkal" sıfatını yakıştırmışlar. Bu ad günümüze kadar ulaşıp semtin adı olmuş.
Çatalçeşme:
Bu semt adını buradaki çeşmeden almıştır.
Bostancı:
Saray bostancılarının bazılarının burada evleri olduğu için semte bu ad verilmiştir.
Koşuyolu:
Halkedonlulardan beri, Bizans zamanında ve daha sonra Osmanlı zamanında buraları at koşularının yapıldığı yerdi. Bu sebeple semtin bulunduğu yere "Koşu Yeri" denmiş, sonra da "Koşuyolu" olmuştur.
Yeldeğirmeni:
1774-1789 yılları arasında, I.Abdülhamit zamanında ordu, saray vehalkın un ihtiyacı, kurulan dört yeldeğirmeniyle sağlanırdı. Bu değirmenlerin biri İ brahimağa kesiminde, diğer üçü Yeldeğirmeni kesimindeydi. 1903'ten sonra bu değirmenlerin kalıntıları yıktırılmıştır. Semt adını eskiden burada bulunan bu yeldeğirmenlerinden almıştır.
Fikirtepe:
Eskiden buradaki derenin üstünde eğlenceler yapılırmış. Zaman zaman ressamlar Fikirtepe'ye gelip resim yaparlar, ozanlarla yazarlar buradaki gazinoda yazılarını yazarlarmış. 3. Selim, 1786 yılında Fransız Mösyö Öfer'e İstanbul'un haritasını yaptırmış. O zaman bazı yerler adlandırılırken buraya da özelliği göz önüne alınarak Fikirtepe adı verilmiş, haritaya yazılmıştır.

 

Refik Halit Karay
BİR SEMTİN METAMORFOZU


Cadıbostanı yani şimdiki Caddebostanı...O tarihte,haftada bir kere İstanbul'dan kalkan,yandan çarklı,ayrıca,dümenin daha kolay manevra yapabilmesi için fok direğinde yelken,bir ufacık vapur,Anadolu kıyısı,muayyen yerlere uğraya uğraya İzmit'e kadar gider.Fakat uğradığı yerlerde iskele,rıhtım yoktur;açıkta durur,vapura kayıklar yanaşır ve müşterilerle  eşya uzak bir yolculukta olduğu gibi zorlukla,bağırışa,haykırışa çıkarılır.Caıbostanı bu duraklardan biridir ve hakikaten bir bostandan başka bir yer değildir.
  Su dolabını gözleri bağlı bir at çeviren koskoca,yemyeşil,sırsıklam bir boston...
Etraf göz alabildiğine yanlız bağ ve bağlar arasında tek tük köşkler.Kçşkler ya aşı boyalı,yahut kaplamaları siyahlaşmış,boyasızdır.Biricik yol,yine Bağdat Caddesi'dir;amma,eski usul,iri iri kaldırım taşlarıyla döşenmiş.Bugünkü çeşmeler yine yerli yerinde:Ayrılık,Selami,Çatal ve Bostancı çeşmeleri...Her çeşme yanında set üstü,çayır çimenlik ve namazgah...(Selami çeşmesininki hala yerindedir,fakat kat pek bakımsız;kaybolmak üzere.)
  Yukarıda bağsettiğimiz vapurdan -nisan ayındayız-bir aile çıkıyor;eski vezirzadelerden birinin kalabalık ailesi.Bu paşa,bostan içinde,dededen kalma köşkte,Boğaz içi mevsimi başlamadan.bir müddet bahar keyfi sürer;koyun sütü içerek,marık kürü yaparak ve civar çayırlara atlarını salarak...Bahara,o devirde büyük bir ehemmiyet verilir:Kanı temizlemek,lazımdır;hacamat yaptırmalı bol süt içmeli,yoğurt ve yeşillik yemeli,vücut dahilen temizlenmelidir;atlar da muhakkak çayıra çıkartılmalıdır.Kışın yoğurt mideyi üşütür diye rağbet görmezdi.
  Paşa,maiyetinde ahçılar,uşaklar,seyisler,korucular,ayvazlar,beyaz ve zenci halayıklar,haremağaları,dadılar,bacılar, dalkavuklar,sazendeler ve hanendeler,hatta bir imam ve bir müezzin olduğu halde göç etmiştir ve köşk,bütün bu halkı barındıramayacağı cihetle bahçeye büyüklü küçüklü çadırlar kurulmuştur.Beş vakit,azim cemaatle namaz kılınmaktadır.
  Yiyecek,içecek bolluğu ve boğaz düşkünlüğü akla durgunluk verecek derecede...Kır havası iştah açacağı kanaatiyle başlıca hizmet sofraya sarfedilir.Günde kaç kuzu kesilir;kaç batman süt pişirilir,kaç yüz marul yenir?Çeneler ancak uykuda dinlenebilir;uyku haricinde herkesin ağzı mütemadiyen-çayırdaki atlarınki gibi-işlemektedir.Bostanın çağla bademleri,çakal erikleri de çabası...Vitamin nazariyesi malum olmamakla beraber çiğ ve yeşile rağbet fazladır.Bilhassa taze soğan ve sarımsak sarfiyatı mühim bir yekun tutar.
  Sultan Azizi dahi o mevsimde Alemdağı'ndaki sarayına birkaç sefer yaptığında "aklına eser,belki atını bu taraflara sürer,farzı muhal olarak uğrayıverir"düşüncesiyle köşkün ambar ve kilerlerinde,padişahı maiyetiyle beraber mükemmelen ağırlayacak nadide her şey mevcutttur.Zaten on beş,yirmi misafirin birdenbire gelivermesi hiçbir zaman sofrada hissedilir bir eksikliğe mucip olmaz ki...Bugün büyük otellerle klüpleri şaşırtan ve omlete başvurduran bu fazlalık,yanlız bir ay bahar mevsimi geçirilmek maksadıyla gelinmiş olan kır köşkü için,ruhun duymayacağı adi ve daimi hayat tarzı icaplarındandır.
  Gece,her taraf ıssızdır;bilhassa büyük hanımefendi pek korktuğu için silahlı korucular nöbetleşe kökü beklerler.Bu korkusunun sebebi,Sultan Mahmud zamanında,merhum kocası Tuna boyunda müsellim iken bir Ulah çetesinin hücumuna uğramalarından  ve tabesabah,karşılıklı kurşun atmalarından ,öyle bir vakadan ileri gelmektedir.Diğer taraftan semtin adı da cidden ürkütücü...Yanlız koca kutusuyla ve izbandut bahçıvanlarıyla"Bostan"bile her insana hoş gelmezken başına birde "Cadı"kelimesi koymak?Cadıya inanılan bir asırda bundan büyük münasebetsizlik olamaz.Cadıbostanı,Eflak ve Buğdan değildir amma Alemdağı'nda Rum köyleri vardır,küçük ve büyük balkan köyü...İçlerinden eşkıya yetişir;korkulu rüya görmektense uyanık yatmak hayırlıdır.Hem,karşıki adalardan kayıklarla bir baskın yapılması,Paşazadenin dağa kaldırılıp fidyei necat istenmesi de akla gelir a!Adalar, o sıralarda akla gelir a!Adalar o sıralar gavur ve papaz yatağı,hemen hemen yarı müstakil,sonraki Sisam Beyliği gibi bir bölge...Zaten paşanın çoluk çocuğuyla bu izbe yere gelip oturmasını dostlarından çoğu ihtiyatsız bir hareket,aklının dikliğine gitmek telakki etmektedirler.Aralarında "delinin biridir" diyorlar,"babası da öyle idi.Ne olacak sekbanbaşılıktan yetişme!"
  Bostan ta denize kadar,iğde,hünnap,incir ağaçlarıyla uzanmaktadır;yani bugünkü plajın ve Ragıp Paşa Köşkü'nün olduğu yere kadar...Lakin,mevsim yaza da rastlasa denize girmek kimsenin aklına gelmez.Deniz ancak balıkçı,kayıkçı,tulumbacı makulesiyle bir de gemi tayfaları ve bahriyelilerin girdikleri yerdir.Nasıl da hastalanmazlar?Şaşılacak şey!
  Deniz zevki kayıkta ve balık avında çıkar;bir de,çocuklar,dadılar,bacılar,lalalar refakatinde ara sıra,ayaklarını ıslatmadan kıyı boyu,kumlar,kayalar arasında şeytan minaresi,renkli taş topladıkları vakit!
  Dediğimiz devirde,kayıptan haberler veren biri zuhur edip de paşaya:"Şimdi bu dümdüz,bomboş,ıssız gördüğün yerler yok mu?Hani elli altın versen gözünün vardığı kadar araziyi satın alabilirsin;bir gün gelecek köşklerle,bahçelerle,camilerle insan kalabalığıyla dolacak ve dönümü bin kese akçeye elde edilemeyecek!"deseydi,şüphe yok eski sekbanbaşızadenin tepesi atar:
"Bre yatırın şu herzeguyu atın kıçına yüz sopa!"avazıyla,gözü önünde meydan dayağına yatırır;sonra manzaradan iştahı açıldığı cihetle kuzu çevirmesinin başına geçer,yarısını yok ederdi!
  Yine Cadıbostanı'nda,bildiğimiz Sekbanbaşı köşkündeyiz...Fakat o zat,güç bela,borç harç debdebesini bir müddet daha devam ettirdikten sonra,suihazım ile müteradif bir öfke buhranı arasında öbür dünyayı boylamış,bu köşk ve bostan da kassam marifetiyle satılmıştı.Şimdiki sahibi perde çavuşluğundan yetişmiş,paşalığa kadar erişmiş,yarı ümmi bir zamane adamı,bir padişah bendesidir.
  Eski köşkü yıktırıyor ve içi dışı yağlı boyalı,balkonlu,kuleli,cicili bicili"Arnuvo" bir bina yaptırıyor.Bahçedeki köhne havuzu büyültüyor,ortasına köprülerle geçilen özenti bir ada ve adaya da bir kameriye kurduruyor;su "Kaskat"lardan akmaktadır ve aslan ağızlarından fışkırıp yalaklardan döküle döküle bostana varmaktadır.
  Bağdat Caddesi,artık kaldırım taşıyla döşeli değildir;yokuşlu inişli,ilk yapıldığı günden beri tamir yüzü görmemiş bir şosedir.Civarda,her sene,seyrek seyrek,geniş arsalar ortasında köşkler peyda oluyor.Eski bağları floksera hastalığı tamamen bitirdiği cihetle yeni köşk sahipleri Amerikan asması yetiştirmektedirler.Bu havali gittikçe rağbet buluyor:"Boğaziçi rutubetli diyorlar."kuru hava sıhhate daha nafidir"
  Fakat asıl rağbet,daha ziyade denizden uzakça mahallere,tren hattının öbür tarafına...Bütün sahilde,Fenerbahçe'den Bostancı'ya kadar,bu devir başlangıcında yanlız Cadıbostanında Horoz Ali Paşa köşkü ile bostan var.Sonraları dörde,beşe çıkıyor.Meşhurları Sadi Bey,Hügnen ve neden sonra Cemil ve Ragıp Paşa köşkleri...
  Lakin"Sevahili mütecavire" denilen bir deniz hattı ve taş iskeleler yapılmıştır;her gün vapur işliyor.En büyükmerak kuleli köşk e at ile araba.Semtin en mühim afetleri ise üç tanedir:Müthiş bir toz,müthiş bir sivrisinek hücumu ve o nispette müthiş bir misafir akını!
  Yeni köşk yaptıran nüfuzlu zata sarayda soruyorlar.
 -Yazın hangi semtte ikamet buyuruluyor.Paşa hazretleri?
 -Cadıbostanı'nda!
 Ümmi paşanın verdiği bu sade cevap Yıldızda hoş olmayan bir tesir hasılediyor;Serkarin,Kilercibaşı,tütüncübaşı, Kitapçıbaşı,Başkatip,Kızlarağası veya bir başka saray kodomanın odasında herkes başını önüne eğiyor;derin,manalı bir suküt!İşte bu tesir iledir ki,paşa semtin ismini değiştiriyor."Cadı","Cadde"oluyor."Caddebostanı"aşağı,"Caddebostanı"yukarı...Bir müddet kocakarılarla,yerliler,dil alışkanlığıyla arasıra yine eski adını ağızlarından kaçıveriyorlarsa da farkına varınca hemen yenisini söylüyorlar.Zira yayılan rivayet şudur "Padişah o ismi istemiyormuş;(Cadıbostanı)diyeni hafiyeler curnal ediyorlarmış,tantuna,yani sürgüne gönderilen bile varmış!"
  Maamafih Caddebostanı ile Suadiye arası yine bomboş.Göze görünenlerden bir Şemseddin Sami'nin,bir de şimdiki Suadiye'de "Ebenin Köşkü" namıyla maruf,ikmal edilmemiş iki bina mevcut.Caddebostanı Camiini evkaf nazırı Galip Paşa yaptırıyor;Suadiye'dekini ise maliye nazırı Reşat Paşa,genç yaşında vefat eden kızı Suat Hanımın namına kurduruyor.Birkaç kişi itiraz ediyor:"Allah,Allah boş tarlalar ortasına da cami yaptırılır mıymış!"
  Deniz bir derece rağbet buluyor:Yaysız muhacir arabalarında,ayaklarını sarkıtarak,yeldirmeli,başörtülü kadınlar,bozuk yollarda sarsıla çalkana,toz bulutlarından aşa yuvarlana,ikindiüstü Caddebostanı ile Bostancı'daki salaş hamamlara gidiyorlar.Amma hemen hemen bir giriş çıkıştan ibaret.O dahi hekimin izniyle,dakikalar sayılarak!Bu havalide çam ağacı yetiştirme hevesi yeni başlamıştır;her taraf gittikçe yeşillenmektedir.
  Ümmi Paşa'nın köşkünde bilr alafrangalık hüküm sürmektedir.Kerime hanımların mürebbiyesi vardır;piyano hocası da geliyor;mahdum bey, çifte midilli koşulmuş sepet araba ile gezer,damat bey cins Arap atlarına meraklıdır.Aziz devrindeki bolluk azalmışsa da yine mutfakta bir ahçıbaşı ile iki çırağı çalışmakta ve her öğün,tatlısıyla tuzlusuyla üç tabla yemek çıkarmaktadır.
  Hayat,daha ziyade evde geçer.Gezintiler,arabayla,şöyle Fenerbahçe'de bir tur yapmaktan,Çiftehavuzlar'da beş on dakika dinlenmekten ibaret.
  Bazen "Mama" da ortaoyununa,Kuşdili'nde tiyatrolara gidilirse deküçük hanımlara bu eğlenceler-Fransızca öğrenir gibi olduktan sonra-bayağı görünmeye başlamıştır.İlk yemeklerle Kayışdağı ve Taşdelen'e seferler,haysiyetlerine dokunacak kadar telakki edilir.Artık yeşil soğan ve sarmısak sofraya konmamaktadır;meyva,yemek üstüne,soyularak imsakle yenir;vitamin daha keşfedilmemiş olmakla beraber,kibarlaşmış ailelerde buna zıt bir rejim takip edilmektedir.Bellerini avuç içine sığacak derecede darlatan  korsanlardan dolayı şık hanımlar ve tazeler noksan gıdadan kansızlaşmışlar.Ömürleri piyano başında veya kitap sayfalarında heba oluyor.
  Boğaziçinde kalmış olanlarla yazlıklarını bu taraflara nakletmiş bulunan aile reisleri arasında bir geçimsizlik başgöstermiştir:"-Canım efendim,o toz toprak içinde,sivrisineklerle itişe kakışa ne diye oturuyorsunuz?Vallahi,sarfettiğiniz paraya yazık""Sizin rutubet de vücudu paslandırıyor;yalıların demir parmaklıklarına bir bakınız,nasıl da çürüyüp gidiyorlar.Demirin dayanmadığına insan mukavemet edebilir mi hiç!"
  İstikbal bu iki semtin hangisindedir?Muamma!Bilinen bir şey varsa Cadıbostanı'nın,Caddebostan'ına çevrildikten sonra hakikaten korkunçluğunu kaybetmiş olmasıdır;yolu havagazı fenerleri bile aydınlatmaktadır.Fakat henüz yarı bostandır ve caddeliği de bir kuruntudan ibarettir.
  Tekrar oradayız;bir zamanlar Cadı,sonradan Cadde olan bostanı civarında...
Cicili bicili Arnuvo köşk,Ümmi Paşa'nın Meşrutiyette idbara uğrayıp sürülüp Ege adalarından birinde ölmesi  çoluk çocuğunun dağılması yüzünden uzun müddet boş ve balıksız kalmış,harabeye dönmüştür.Şimdiki sahibi,bir kalem efendisi veya küçük bir ticarethane muhasibi iken talihi yar olup yol ve inşaat müteahhitliğne girişmiş,mühim bir servet elde etmiş ve zamane modasına uyarak yazın bu tarafta oturmak hevesiyle o yeri almış,ahşap köşkü yıktırmış,bir kübiğini yaptırmıştır.
  Aziz devrindeki Sekbanbaşı zadeden ve Hamit devrindeki alaydan yetişme paşadan daha zengindir;lakin mutfağı elektrikle yemek pişiren minimini bir laboratuvardan ibarettir.
  Evde bir tek ahçı,bir tek hizmetçi ve hem bahçeye bakan,hem de icabında,önüne beyaz önlük takıp hizmetçi yamaklığı da yapan bir tek uşak ar.Kocaman yemek masası ekseriya üç kişi için kurulur:Bay,Bayan ve kızları...
  Zaten akşamlarını,çok defa klüpte geçirirler;misafirlerini de oraya çağırırlar.
  Bu zat, ne çeşme,ne camii,ne kütüphane, ne de hastahane yaptıracaktır.İsmini Taksim'deki koca apartmanın üstüne yazdırmıştır;kafi görüyor!
  Bağdat Caddesi birinci devirde kaldırım iken ikinci devirde şose,şose iken şimdi asfalttır;karanlık iken havagazıyla,bugün de elektirikle aydınlanıyor ve tranvaylar işliyor.Deniz ise ilk devirde uzaktan bakılan,orta devirde bir dalıp çıkılan,şimdi ne içinden,ne kenarından ayrılmaya bu türlü razı olunmayan hayati bir unsurdur.
  Bostanın denize inen kısmı çoktan uydurma bir plaj haline getirilmiştir.Bir zamanlar sırık domatesi ve enginar yetiştirilen bu sahada artık sırım gibi delikanlılar dolaşmakta ve sakız kabaklarının çiçek açıp bezelyelerin çalılara sarılmalarına mukabil taze kızlar yerlere yatmakta ve birbirlerine dolanmaktadır.

 

 

 

Site Haritası


Site Kullanım Koşulları

Bağlantılar :
www.beyazmavi.com.tr / www.beyazmaviyiz.biz / www.huseyinsertoglu.com / www.ozsahinlergrup.com  /  marmara restaurant bodrum / www.herseyelimizde.com   /  www.kuyubasibalikcisi.com